30 Ocak 2013 Çarşamba

John Scalzi ile Röportaj


Kayıp Rıhtım beşinci yıl şenlikleri bomba gibi bir röportajla başladı! Sitemizin beşinci yılını (5 yıl!) kutladığı şenlikler kapsamında pek çok röportaj, makale ve hikayeler sunulacak okurlara. Bunların yanı sıra ödüllü radyo programı ve yarışmalar da eksik olmayacak! 

Şenliğin açılışı, dünyaca ünlü Amerikalı bilim-kurgu yazarı John Scalzi'yle yaptığımız röportajla yapıldı. Bu röportaj aynı zamanda kendisinin Türk okurlara ilk seslenişi olma özelliğini de taşıyor. Sanırım işin en güzel tarafıysa tüm ününe ve başarısına rağmen zerre kendini beğenmişlik taşımaması yazarın. Çok sıcak, çok samimi ve çok içten biri kendisi. Kitaplarındaki o neşeli üslubun ve insana kahkaha attıran esprilerin kaynağını şimdi daha iyi anlıyoruz. Neyse efendim, lafı fazla uzatmadan röportaja geçelim. 

Karşınızda John Scalzi!

Röportaj teklifimizi çok kısa sürede cevaplayıp kabul ederek öncelikle Kayıp Rıhtım ekibi olarak bizi, sonrasındaysa tüm üyelerimizi çok mutlu ettiniz. Dilerseniz vakit kaybetmeden sorulara geçelim.
  • İlk olarak ülkemizde de çok sevilen John Perry karakteri ile başlayalım. Kendisinin kalbimizde ayrı bir yeri var. Her şeye en az bizim kadar yabancı olması ve her durumu bir şekilde şakaya vurabilmesi bunun en büyük sebebi gibi görünüyor. Sizce de öyle mi? Peki siz karakterleriniz arasında en çok hangisini seviyorsunuz?
John Perry’nin çoğu duruma mizahi açıdan yaklaştığı doğru – bu, onun hayatındaki muazzam değişiklikle başa çıkma yöntemi. Düşünsenize; tüm hayatınızı dünyada geçirdikten sonra uzaya çıkıyorsunuz ve sizi öldürmek isteyen birçok yabancı yaşam formuyla savaşmanız isteniyor, kafanızda buna bir anlam verebilmek için bir yol bulmaya çalışırdınız!
John Perry’nin ayrıca çoğu okuyucunun anlayıp yakınlık duyacağı bir karakter olması gerekiyordu – o bir süper kahraman değil, normal bir insan. Bence bu onun ulaşılabilir biri olmasını ve her nerede olurlarsa olsunlar çoğu insana tanıyıp sevdikleri bir kişi gibi görünmesini sağlıyor.
  • John Perry ile devam edecek olursak, ona baktığımızda sizinle aynı ismi taşıdığını görüyoruz. Bu kendinize yaptığınız muzip bir gönderme mi, yoksa bir yerden esinlenme mi? Çevreniz sizi Perry ile benzetir mi?
John Perry benim değil, Journey adında Amerikalı bir rock grubunun iki üyesinin adını taşıyor. Adı klavyeci Jonathan Cain’den ve soyadı eski solist Steve Perry’den alındı. İlk bölümde Steve Cain adında da bir karakter var; solistin adını ve klavyecinin soyadını alıyor.
İnsanlar bana çoğunlukla John Perry ben miyim diye soruyor, ben de hayır diyorum – öykünün başında benim şehrimde yaşıyor olmasına karşın! Ama kişilik olarak o benden çok farklı. Yaşlı Adamın Savaşı’ndaki karakterlerin içinde bana en çok benzeyeni Harry Wilson.
  • Bu defa da sorumuz Jared Dirac için gelsin. Serinin devam kitabında ana karakter olarak benimsediğimiz kişi gidiyor ve sadece adı bir kere geçmesine rağmen eksikliği pek hissedilmiyor. Bunu nasıl başardınız? Jared'ın o kendine has duygusal ve içe kapanık yapısını düşünürsek kendisini pek çok okura sevdirdiği de ortada. Bu aslında Perry ile karşılaştırıldığında büyük bir ironi. Gerçekten zıt kişiliklere sahipler. John Perry'yi Jared'ın abisi gibi görebilir miyiz? Jared Dirac'ı yaratıcısı olarak siz nasıl tanımlarsınız?
Hayalet Tugay’ı yazdığımda, Yaşlı Adamın Savaşı’nın devamı olmasını düşünüyordum fakat beni endişelendiren konulardan biri insanların ilk kitabı okumadan ikinci kitabı göreceği ve olayları takip edemedikleri için küçümseyeceğiydi. Bunu istemediğimden tek başına ayakta durabileceğini düşündüğüm bir kitap yazdım – yani Yaşlı Adamın Savaşı’nı okumayıp sadece Hayalet Tugay’ı okuduğunuzda da hoşlanabilecektiniz. Bunu yapmanın bir yolu yepyeni bir baş karakter, yani Jared Dirac’ı tanıtmaktı.
Kısmen okuyucuların sadece tek tip karakter yazabildiğimi düşünmemeleri için Jared’ın John Perry’den farklı olması gerekiyordu. Ama aynı zamanda o özel bir karakter tipiydi – Özel Kuvvetler’in bir üyesiydi ve bu tipte biri olarak John Perry ve diğer insanlardan farklı bir hayatı olması gerekiyordu. Bu nedenle farklı biçimde canlandırılmalı ve farklı bir kişiliğe sahip olmalıydı.
Şahsen John Perry’yi Jared Dirac’a bir ağabey olarak görmüyorum, fakat başkalarının bunu neden isteyebileceğini anlıyorum ve bu ilişkiyi kurmalarında benim için sakınca yok.


  • Yaşlı Adamın Savaşı'nı yazarken bu kadar büyük bir hayran kitlesine ulaşabileceğini ve başka dillere çevrilebileceğini tahmin etmiş miydiniz? Ve devam kitaplarını yazmak en başından beri aklınızda mıydı yoksa bu fikir sonradan mı ortaya çıktı?
Yaşlı Adamın Savaşı’nın bu kadar başarı kazanacağını düşünmemiştim. Onu yazarken devam kitapları ya da seri gibi bir düşüncem yoktu, tek düşündüğüm öyküyü yazmak ve ortaya iyi bir şey koymaktı. Sanırım bunu başarmanın en iyi yolu bu: sadece şu anda yaptığın şeye odaklan ve gelecekle geldiği zaman ilgilen.
Bu arada, kitaplarımın dünya çapında bu kadar çok dile çevrilmesi harika bir şey. Kitaplarımın başka ülkelerde çıkan baskılarını almayı seviyorum ve örneğin tam şu anda birisinin Türkiye’de benim bir öykümü okumakta olduğu düşüncesinden çok hoşlanıyorum. Düşününce insanın aklını başından alıyor.
  • Bilimkurgu söz konusu olduğunda ülkemizdeki çoğu insan duraksar. Ağır ve kafa karıştırıcı bir tür olarak bilinir çünkü. Okumak ve anlamak için bir birikime sahip olmak gereklidir. Ama sizin kitaplarınızda tam tersi bir durum söz konusu. Akıcı, eğlendirici ve çok keyifliler, ama bilim faktörü yine yerli yerinde duruyor ve her kesimden insan tereddüt etmeden onları okuyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Bunun sırrı kayınvalidem. Hayır, doğru söylüyorum: Kayınvalidem Dora bilimkurgu okumaz, ama ben onun damadı olduğum için yazdıklarımı okumak istiyor. Yazdıklarımı sevmesini istiyorum, o yüzden bilimkurgu yazarken kendime sorduğum sorulardan biri şudur: Bu konuyu ya da olayı hem Dora’nın anlayacağı hem de sürekli bilimkurgu okuyanların ilgisini çekmeyi sürdürecek şekilde nasıl açıklayabilirim? Eğer bunu başarabiliyorsam, sizin de dediğiniz gibi, kitaplarım herkesçe okunabilir.
Ayrıca bilimkurguda en azından birkaç yazarın, daha önce hiç bilimkurgu okumamış kişilere ulaşmaya ve bu tarzdan hoşlanmalarını kolaylaştırmaya çalışmaları fikrine inanıyorum. Burada, ABD’de biz buna “geçiş bilimkurgusu” deriz. Kitaplarımın çoğu bilimkurgunun bu dalında yazıldı. Birçok okurum bana, “Genellikle bilimkurgu okumam ama sizin kitaplarınızı seviyorum,” diyor, ben de teşekkür ediyor ve onları hoşlanabilecekleri diğer bilimkurgu yazar ve kitaplarına yönlendiriyorum.
  • Science Fiction and Fantasy Writers of America başkanı konumunda olmak nasıl bir his? Yazar John Scalzi ve Başkan John Scalzi arasında farklar var mı? Gerçek hayatta John Scalzi nasıl biri? Ciddi? Esprili? Kafasında BeyinDostu taşıyan gizli bir KSB askeri?
Yazar John Scalzi çoğunlukla yalnız çalışır ve kimseyle ortak bir zeminde buluşmakla uğraşmaz; SFWA başkanı John Scalzi ise Yönetim Kurulu ile beraber çalışmak zorunda ve kuruluşun 1800 üyesine karşı sorumludur. Yani bu iki meslek gerçekten de farklı beceriler gerektiriyor. Bu, yazarla başkanın iki ayrı kişi olduğu anlamına gelmiyor, sadece işlerimden biri beynimden bir şey isterken diğeri farklı bir şey istiyor.
“Gerçek ben”in çoğu zaman esprili ve gerektiğinde ciddi biri olduğunu düşünmek hoşuma gidiyor ama hayatın en büyük ironilerinden biri de nasıl bir insan olduğumuzu asla tam olarak yargılayamamamızdır. Gerçek hayatta nasıl biri olduğumu arkadaşlarımdan birine sormanız gerek. Eminim size birçok şey söyleyeceklerdir – hatta bazıları söylememelerini dileyeceğim şeyler olsa da!
  • Amerika'daki bilimkurgu ve fantastik okuru oranının Türkiye'ye oranla çok daha yüksek olduğunu da göz önünde bulundurarak, sizin konumuzdaki biri bizdeki okur sayısını yükseltmek için ne gibi önerilerde bulunurdu?
Türkiye’nin edebi tablosu hakkında, faydalı bir tavsiyede bulunacak kadar fikrim olduğunu sanmıyorum. Bu arada madem sordunuz, Türkiye’de insanların bilimkurgu filmlerinden, televizyon şovlarından ve bilgisayar oyunlarından hoşlandığını düşünmek hoşuma gider – yani bunun zaten hoşlandıklarını bildikleri öykülerin tadını çıkarmanın diğer bir yolu olduğu savından yola çıkılabilir.

  • Yaşlı Adamın Savaşı'na baktığımızda aslında her milletten insana ve görüşe kucak açan bir yapısı olduğunu görüyoruz. John Perry Sırık'ın tepesine çıktığında namaz kılan Müslümanlar bile görüyor. Öte yandan Amerika'nın yeryüzünde kalıp, daha küçük ülkelerin uzaya açılıp dünyayı koruma görevini üstlenmesi de bir diğer dikkat çeken yanı. Tüm bunları göz önünde bulundurursak kendinizi hümanist olarak tanımlayabilir misiniz? Eğer böyle değilse siz kendinizi hangi görüşe daha yakın görüyorsunuz? Belki de tamamen Scalzi kanunlarınız var. Ayrıca, özellikle KSG mantığına dayanarak dünyayı global bir köy olarak gördüğünüzü iddia edebilir miyiz?
Bana göre önemli olan bir nokta şu; gelecek sadece ne Birleşik Devletler’e, ne de Batı Avrupa’ya ait olacak. ABD’nin gelecekte de etkili olmayı sürdüreceğini düşünüyorum, fakat rakipsiz değil. O nedenle, geleceği yazarken dünyanın geri kalanının da orada olmasını sağlamak istiyorum. Bu bana mantıklı geliyor. Dünyayı global bir köy olarak gördüğüme emin değilim, ama dünyadaki herkesin dünyadan bir çıkarı olduğunu kesinlikle düşünüyorum; hepimiz buna dahiliz. Aynı şekilde, “hümanist” ile ne kastettiğinizden emin değilim – muhtemelen tercüme sorunu – ama insanlık için işlerin yürütülmesinde farklı bakış açıları ve inançların, tek bir doğru yol inancından daha iyi olduğunu düşündüğümü söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca bir arada yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum, zira bunun alternatifi korkunç olacaktır.
  • Zoe’nin Öyküsü kitabı da yakında ülkemiz raflarında yerini alacak.* Ancak biliyoruz ki John Scalzi sadece bir bilimkurgu yazarı değil, fantastik alanında da kalemini konuşturan bir yazar. Türk okurlar sizden başka hangi kitapları okuyacaklar? Bu sefer bilimkurgu mu, fantastik mi yoksa çok daha farklı bir alanda mı olacak? Telifi alınan başka kitaplarınız var mı? Peki siz hangi kitap ya da kitaplarınızın bizimle buluşmasını isterdiniz?
Türkiye’de hangi kitapları okuyacağınız tamamen oradaki yayıncılara kalmış bir şey! Kitapları alıp çevirtecek olan onlar. Orada basılması en muhtemel olan kitapların bilimkurgularım olacağını düşünüyorum; kurgudışı kitaplarım için bir piyasa olduğunu sanmıyorum.
  • "Yaşlı Adamın Savaşı" evreninde geçen "Human Division" romanını tamamladığınızı duyurdunuz. Zoe'nin Öyküsü’nden sonra araya birçok başka kitap girdi. Bu tanıdık evrene geri dönmek ve yeni karakterlerin yeni hikâyelerini anlatmak nasıl bir tecrübeydi?
Çok eğlendim. Şunu hep söylerim, Yaşlı Adamın Savaşı’nın evrenine dönmeye karşı değildim ama anlatacak yeni hikâyelerim olmadan ve buraya dönüş bana bir yazar olarak ilginç gelmeden bunu yapmak istemiyordum. Buna hazır olmam birkaç yılımı aldı. Bu arada başka hikâyeler yazarak epey hoş zaman geçirdim. Birbirinden oldukça farklı alanlara el atmanın iyi olduğu fikrindeyim.
  • "Human Division" geleneksel sınırların korunduğu bir roman değil: birkaç öykü ve birkaç novelladan oluşan, episodik bir yapısı var. Hatta bir dizi sezonunu andıracak biçimde internette 'tefrika edilecek'. Merak eden okurlarımıza böyle bir yol izlemenizin sebebini ve yazma sürecindeki zorluklarını, kolaylıklarını anlatabilir misiniz?
Bunu daha çok, nasıl olacağını görmek için ve elektronik yayıncılıkta öykülerinizle farklı şeyler deneyebileceğiniz ve işe yarayıp yaramadığını anlayabileceğiniz bir noktada olduğumuz için yaptık. Bir bakıma, tefrika kurgu yeni bir şey değil; geçmişi 1800’lere kadar uzanıyor – ama diğer taraftan burada yeni bir özellik deniyoruz ve ilerleyişini görmek ilginç olacak.
Bu, bağımsız, ama yine de beraberce okunduğunda roman gibi bir olay örgüsü ortaya çıkaran hikâyeler yazmam için bana bir meydan okumaydı. Yeni bir şeydi ve çok çalışmak gerekiyordu!
  • Bir hikaye ya da kitabınızın başına oturmadan önce belli araştırmalar yapıyor musunuz yoksayazmadan var olan bilginizi hayal gücünüzle harmanlayarak mı başlıyorsunuz işe?
Yazarken çoğunlukla uydurur ve gerek duyduğumda hikâyenin unsurları üzerinde araştırma yaparım. Yazarların en düzenlisi sayılmam, ama neyse ki internet çağındayız ve bilgi parmaklarımızın ucunda olduğu için buna zorunlu değilim.

  • Artık siz de önemli ve bilinen yazarlar arasında yer alıyorsunuz ve bu çok büyük bir başarı! Fakat geldiğiniz konumu yeterli buluyor musunuz? Bu konuda durumu nasıl tanımlarsınız: İnanılmaz, şaşırtıcı, hedefe ulaşmışlık? Daha başka ne gibi hedefler koydunuz kendinize?
Çocukken büyüdüğümde yazar olmak istiyordum ve ne mutlu ki bunu başardım! Bir açıdan yapmak istediğim şeyleri yaptım: Meşhur bir yazarım, mali açıdan başarılıyım ve ne istersem onu yazıyorum. Ama başka bir açıdan, her zaman yazacak yeni bir şey, keşfedecek yeni fikirler var ve zaman ilerledikçe bunları da yapmak istiyorum.
  • Hiç "şu yazarın yerinde olmayı çok isterdim" dediğiniz ve hala daha bu düşüncenizi koruduğunuz idolleriniz oldu mu? Bize onların isimlerini ve en çok hangi eserlerine hayran olduğunuzdan bahsedebilir misiniz?
Elbette yazarlıklarını, insanlıklarını ya da her ikisini birden sevdiğim insanlar var. Ama onların yerinde olabilme arzusu duymuyorum. Birincisi, kendim olmayı seviyorum. İkincisi, işin aslı başka bir yazarın başarısı sizi başarıdan alıkoyduğu anlamına gelmez – sizin türünüzdeki yazarlar çok başarılıysa, okuyucuları bu türde okuyacak başka şeyler arayacak demektir ve bu diğer tüm yazarların lehine. O yüzden başarılı yazarlar adına mutluyum, kendim olmaktan ve dünyada kendi alanımda çalışmaktan da mutluyum.

  • Science Fiction and Fantasy Writers of America'nın başkanı olarak şüphesiz ki çok önemli bir oluşumun başındasınız. Peki bu derneğin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Başkan olarak bireysel ya da üyelerinizle birlikte koyduğunuz hedeflerden bize biraz bahsedebilir misiniz?
Bence SFWA tarihinin ilginç bir döneminden geçiyor, çünkü yayıncılık dünyası özellikle ABD’de epey değişim geçirmekte. Kurum, üyelerinin olan biteni anlamasına yardımcı olmak ve kariyerlerinin gelişmesi için idare etmek açısından eşsiz bir konumda. Kurum adına hedefim bu, ve diğer üyelerin de aynı fikirde olduğunu düşünüyorum.
  • Sizce dünyada fantastik ve bilimkurgu edebiyatı nereye gidiyor ve en fazla nereye ulaşabilir? Klasik eserleri ve onların yazarlarını geçecek seviyeye erişecek midir?
Açıkçası, bilimkurgu ve fantezi alanındaki en iyi yazarların bazılarının şu anda aktif olduğu fikrindeyim – Bilimkurgunun Altın Çağı yazarlarının affına sığınarak söylemeliyim ki günümüz yazarları çok daha geniş kapsamlı, daha fazla ve farklı hikayeler anlatıyor ve türün daha önce gidilmemiş alanlarını keşfediyor. Elli yıl içinde türün nereye gideceğini ve neyin önemli bulunacağını tahmin etmek daima sorun olmuştur – hangi yazının popülerliğini koruyup hangisinin koruyamayacağını görmek için beklemek zorundasınız. Yine de 50 yıl içinde, bugün eser veren yazarların bazılarının Asimov, Clarke ve Heinlein ile beraber anılacağını düşünüyorum.
  • Günümüzde oldukça popüler olan aşk ve genelde vampir ya da yüksek libidolu doğaüstü varlık içerikli romanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
İnsanlar bunları okumaktan mutluysa benim için sakıncası yok. Çoğu insan eğlenmek için okur. Bu kitaplar onları eğlendiriyorsa ne mutlu onlara.
  • İnternet ortamında da oldukça aktifsiniz. Özellikle kendi blogunuza sahip oluşunuz bir başka yazarlık yönünüze dikkat çekiyor. İnternet kullanımı ve kullanıcı sayısı bu kadar artmışken, bu sanal ortamı yazma alanında eğitici buluyor musunuz? Genç yazarların öykülerini bu sanal alemde paylaşmaları sizce ne kadar doğru? Bu onlar için bir antreman sahası mı yaratır yoksa fikir hırsızlığı gibi nedenlerden ötürü zararlı mıdır?
Yaşlı Adamın Savaşı’nı ABD’deki yayıncıma satmam, siteme koyduğumda bir editörün bunu okuyup teklifte bulunmasıyla gerçekleşti. Bu on yıl önceydi. Web sitemin popülaritesi de (günde 50.000’e kadar ziyaret alıyor) kariyerime gerçekten katkıda bulundu. O yüzden yeni yazarların interneti ve sosyal medyayı kullanmasının onların avantajına olacağını düşünüyorum. Genel bir kural olarak, klasik medyada yayınlanmak isteyen yazarların, bunun için olağan sunum sürecini kullanmalarının halen çok iyi bir fikir olduğu düşüncesindeyim, ama zaman ilerledikçe yayıncılıkta çok farklı yollar olduğunu görüyoruz, bunların bazıları birkaç yıl önce bile kötü bir fikirdi.
  • Sizi buralarda, yani Türkiye’de görebilecek miyiz? Özellikle imza günü ya da panel gibi bir etkinlikle gelmek ister misiniz?
Bir gün Türkiye’ye gelmekten mutlu olurum!
  • Son olarak sizi takip eden ve yazar olmak isteyen Türk okurlarınıza ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Tavsiyem aslında çok basit. Yazmak istiyorsanız gerçekten oturup yazmalısınız. Birçok kişi yazmak istediğinden bahsediyor, ama gündelik planlarında yazmaya zaman ayırmıyor. Yazmak bir iştir ve bunda iyi olmak için bol bol yazmalısınız. Yazmak istiyorsanız zaman ayırın, çaba harcayın ve başladığınızda istediğiniz kadar iyi olmadığınız için cesaretinizi yitirmeyin. Devam ettikçe daha iyi olacaksınız.

Çeviri / Düzenleme: YOSUN ERDEMLİ
Son Okuma: M. İHSAN TATARİ

*Dipnot: Röportajı yaptığımız sırada Zoe'nin Öyküsü kitabı yayınlanmamıştı. Dolayısıyla bir sorumuzda kitaptan bahsederken "Yakında çıkacak," şeklinde belirtilmiştir.


Bay Scalzi’ye samimi ve içten cevapları için çok teşekkür ederim. Her kelimesinden gerçekten büyük keyif aldım. Hiç şüphe yok ki o çağımızın en büyük yazarlarından biri. Üstelik sadece yazarlığıyla değil, aynı zamanda da kişiliğiyle de. Böyle büyük bir ustayı yakından tanıma fırsatı bulmamızı sağladığı için de tüm Kayıp Rıhtım ekibine ayrıca teşekkürler!


Not: Bu röportaj Kayıp Rıhtım adına yapılmış ve ilk kez Kayıp Rıhtım sayfasında yayınlanmıştır. Röportajın aslını okumak için buraya, İngilizcesini okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

2 comments:

Murat dedi ki...

Zoe'nin öyküsü hariç serinin diğer kitaplarını okudum. Kendi blogumda da incelemelerini yaptım.

John Scalzi'nin tarzını gerçekten seviyorum. Yazarlığını araştırırken Türkçe bir ropörtajı var mıdır diye daha önce araştırmıştım. Kayıp rıhtım'ın 5. yıl şenliklerinin ilk süprizinin John Scalzi olduğunu okuduğumda çok sevinmiştim. Bu ropörtajı okumamızı sağlayan herkese teşekkürler... Elinize sağlık..

mit dedi ki...

Scalzi gerek tarzıyla gerekse samimi kişiliğiyle benim de en sevdiğim yazarlardan biri. Bilimkurgu hakkında bu kadar çok şey bilip de herkesin anlayabileceği şekilde basit ama bir o kadar da iyi yazabilmek herkesin yapabileceği bir iş değil.

Asıl okuduğunuz için biz teşekkür ederiz. Vaktiniz olursa orijinal metninin altına yorumunuzu yapabilir ve Scalzi'nin görmesini de sağlayabilirsiniz. Tekrar teşekkürler...